Sürrealizm (Gerçeküstücülük) Nedir? Sürrealist Sanat Akımı
Sürrealizm ya da gerçeküstücülük, iki dünya savaşı arasındaki dönemde geleneksel sanata başkaldırı niteliğinde ortaya çıkmış bir sanat akımıdır. Başta resim ve edebiyat olmak üzere sanatın pek çok dalını etkilemiştir. 1924 yılında Fransız şair ve yazar André Breton kaleme aldığı “Birinci Sürrealist Manifesto” isimli bildiri ile akımın ilkelerini açıklamıştır. Diğer önemli temsilcileri Paul Eluard, Louis Aragon ve Salvador Dali’dir.
Sürrealistler sanatı bilinçaltının dışavurumu olarak görmüşlerdir.
Sürrealizm Akımı
Sur (üzerinde) ve réalisme (gerçek) sözcükleri bir araya geldiklerinde üstgerçeklik veya gerçeküstülük anlamını kazanır. Burada gerçeğin dışına çıkma değil, bir üst seviyesine yani ‘daha gerçek olana’ ulaşma arzusu söz konusudur. Sürrealizm gerçeklik anlayışını Sigmund Freud tarafından ortaya atılan Psikanalistik Kuram’a dayandırır.
Freud’a göre insan düşünceleri, zihin tarafından durmaksızın sansüre uğrar. Bilinçli olarak düşünülen her şey, söylenen her söz, yapılan her eylem yalnızca kısıtlı ve güvenilmez bir gerçekliği yansıtır. Asıl hakikatin gizlendiği yer ise bilinçaltıdır.
Sürrealistler sanat yaratımında zihnin insana dayattığı sınırları reddederek bilinçaltına yönelmiştir. Bunun için rüya yorumlaması, serbest çağrışım, hipnoz ve otonom yazı gibi birtakım Freudyen yöntemler kullanmışlardır.
Sürrealist sanat, geleneksel sanatı şiddetle reddeder. Sanat eserlerinin üslup ve içeriğinde kurallara bağlı kalınmaz. Sanatçı eserini tamamen içinden geldiği gibi tasarlar, eserin estetik ya da anlamlı olması gibi bir kaygısı yoktur. Aksine, çoğu zaman ‘saçmalık’ seviyesinin kasıtlı olarak artırıldığı görülür.
Sürrealizmin Tarihçesi
Erken Dönem Sürrealizm
Sürrealizmin temelleri I. Dünya Savaşı’nın hala devam ettiği 1916 yılında faaliyet göstermiş bir akım olan dadaizm ile atılmıştır.
Temelde savaşı ve sanatı eleştirmek üzerinde şekillenen dadaizmde sanatı anlamsızlaştırmak ve estetikten uzaklaştırmak esas alınmıştır. Sanatçılar bu şekilde savaş toplumunun anlamsız ve çirkin yapısını vurgulamayı amaçlamaktadır.
Önemli: Birbiriyle alakasız nesneleri birbirine yapıştırmak ve rastgele dizeleri birleştirerek şiirler oluşturmak dadacı sanat anlayışına örnek olarak gösterilebilir.
1922 yılında sanatçılar arasında çıkan anlaşmazlıklar sonucunda dadaizm resmi olarak son bulmuştur. Akımın önemli üyelerinden biri olan André Breton, aldığı psikiyatri eğitimi neticesinde Freud’un etkisinde kalarak dadaizmi psikanaliz ile birleştirmiş, sürrealizmi ortaya çıkarmıştır.
I. Dünya Savaşı Sonrası Sürrealizm
11 Ekim 1924 tarihinde sanatçıların toplanıp tartışmalar yaptığı bir lokasyon işlevi gören Sürrealist Araştırmalar Bürosu kurulmuştur. Bundan üç gün sonra, 14 Ekim’de André Breton sürrealizmin ilkelerinin dünyaya tanıtıldığı Birinci Sürrealist Manifesto’yu yayımlayarak sürrealizmi resmi bir kimliğe kavuşturmuştur.
Breton tarafından sürrealizmin mutlak takipçileri “Aragon, Baron, Boiffard, Breton, Carrive, Crevel, Dèlteil, Desnos, Eluard, Gérard, Limbour, Malkine, Morise, Naville, Noll, Péret, Picon, Soupault, Vitrac” olarak sıralanmıştır.
Hem manifestoya imza atanların büyük bölümünü eski dadaistlerin oluşturması hem de iki akım arasındaki benzerlikler sürrealizm ile dadaizm arasındaki sınırları bulanıklaştırmış, sürrealizmin dadaizmin devamı olarak görülmesine yol açmıştır.
Birinci Sürrealist Manifesto’da sürrealizmin tanım, amaç ve yöntemleri açıklanır.
Buna göre sürrealizm “estetik ve ahlaki kaygılar taşımaksızın düşünceleri ifade etmenin bir yolu”dur ve realizme karşı bir eleştiri amacı taşımaktadır.
Breton’a göre rüya ve gerçeklik gibi birbirine zıt gözüken iki kavram gelecekte sürreallik adı altında birleşecek ve bu, mutlak gerçekliği meydana getirecektir. Manifestoda Freud’un hastalarını tedavi ederken kullandığı serbest çağrışım yönteminin sanattaki yansıması olan ruhsal otomatizmden de bahsedilir. Freudyen öğretiye göre zihin, düşünceleri sansürden geçirerek dışarıya aktarır.
Serbest çağrışım yönteminde hasta aklına gelen her şeyi, akıl onu süzmeye vakit bulamadan anlatır ve bu şekilde hastanın bilinçaltında neyi bastırdığı bulunmaya çalışılır. Bu yöntem sanatta kendini akla gelen ve hissedilen her şeyin anında kağıda döküldüğü ruhsal otomatizm ile gösterir.
Freud’un bilinçaltının kendini bilinç düzeyine çıkarmakta en çok rüyaları kullandığı fikri, ruhsal otomatizmde de rüyaların büyük yer tutmasına sebep olur. Öyle ki sürrealizmin başat tekniği olan ruhsal otomatizm, Breton ve Soupault’un ortak kararla rüyalarını yazıya dökmeleri ile doğar.
İlk manifestonun yayımlanmasından kısa süre sonra, 1924-1929 yılları arasında Sürrealist Devrim Dergisi yayımlanır. Dergi yazı odaklı olmakla birlikte Max Ernst, Man Ray gibi ünlü ressamların eserlerinin revize hallerini de içermektedir.
Birinci sayıda yeni bir insan hakları bildirgesi üzerinde çalışmanın gerekliliği vurgulanır; alaycı bir üslupla şiddet, ölüm, intihar gibi konulara değinilerek insan ruhunun karanlığı üzerinde durulur.
Diğer on bir sayıyla beraber Sürrealist Devrim; genel olarak sürrealistlerin din, ahlak ve sanat üzerine görüşlerini dile getirdiği bir mecmuadır. 1929 Aralık’ta yayımlanan son sayı; İkinci Sürrealist Manifesto’yu ve ilk sürrealist film olan Un Chien Andlou’nun senaryosunu içerir.
İkinci Sürrealist Manifesto, sürrealizmi isyan ve devrim gibi kavramlarla yakından ilişkilendirir. Breton sürrealizmin, insanları aptallaştırmaya dayalı sistemin kurallarına karşı katıksız bir baş kaldırma olduğunun altını çizer. Bunun yanında Breton’a karşı olan on iki sürrealist sanatçı tarafından hazırlanmış Un Cadavre kitapçığı ve sürrealizme yapılan eleştiriler ikinci manifestoda ele alınan konular arasındadır.
1930-1938 yılları arası; sürrealist sanatçılar arasındaki tüm kavgalara rağmen sürrealizmin altın çağı olarak nitelendirilir.
1930 yılında Dali ve Bunuel tarafından ilk sürrealist film olan Un Chien Andalou (Bir Endülüs Köpeği) ve akabinde L’Age d’Or (Altın Çağ) filmleri çekilir. 1930 yılından önce de sinemada sürrealizm esintilerine rastlanan filmler mevcut olsa da bu şekilde sürrealizmin sinema sanatına ilk tam anlamıyla adaptasyonu gerçekleştirilmiş olunur.
Skira tarafından çıkarılan Minatoure dergisinin ilk sayısı 1933 yılının Haziran ayında yayımlanır ve derginin denetimi çok geçmeden sürrealistlerin eline geçer. Minatoure’u Dominguez, Ubac ve Seligmann gibi ressamların yanında Picasso da resimleriyle doldurur. 1935’te derginin yanında Uluslararası Sürrealizm Bülteni de çıkarılmaya başlanır. Minatoure döneminde sürrealizm edebiyatın yanında görsel alanda da zirveye çıkar. Bu dönemde Breton ve Adouard edebiyatta; Dali, Ernst ve Magritte resimde, Bellmer ve Oppenheim heykel ve obje alanında kendini kanıtlamış sanatçılar olarak dikkat çeker.
1926 yılında açılan ve galeri yönetmeniyle düşülen anlaşmazlıklardan dolayı Aragon, Breton ve Peret’in yağmaladığı sürrealist galeriyi 1931’de ABD’de açılan ilk sürrealist resim sergisi izlemiştir. 1936 yılında Paris’te düzenlenen Sürrealist Nesneler Sergisi nesnelerin taşıdığı anlamların önemini gösterirken; 1937 yılında ise sürrealist sanatçıların yapıtları Naziler tarafından düzenlenen Dejenere Sanat isimli sergiye konu olmuştur. Ancak 1938’de Paris’te açılan Uluslararası Sürrealizm Sergisi o güne dek sürrealizm adına düzenlenen en büyük sergi olma niteliği taşıması bakımından oldukça önemlidir. Seçkin bir mekanda gerçekleşen ve resmi giyim kuralı içeren sergide sürrealist hareketin önemli sanatçılarının pek çoğu görev alır. Sergi katılımcılarının on dört ülkeden geliyor oluşu ise sürrealizmin bütün dünyada kabul görebilecek bir kültür akımı, bir sanat hareketi olduğunun bir göstergesidir.
II. Dünya Savaşı ve Sonrasında Sürrealizm
1939 yılında II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Dali, Tanguy ve Matta Amerika Birleşik Devletleri’ne kaçar. Breton Meksika’ya giderek Cle adlı bülteni çıkarır ve bir süre sonra Paris’e geri döner. Bir dönem sürrealistlerin neredeyse tamamı Marsilya civarındaki Chateau d’Air-Bel’de toplanır, ardından Amerika’ya sürülürler. Sürgünler esnasında sürrealistlerin yaşadıkları deneyimler sanat anlayışlarında değişikliklere yol açar. Sürrealist sanatçıların birliktelikleri, sürgünlerden sonra sekteye uğrar. Sürrealizm temsilcileri farklı bölgelere dağılır, Fransa’da kalanlar ise soyut ekspesyonizm gibi farklı akımlara yönelir yahut aralarında çıkan büyük anlaşmazlıklardan dolayı yollarını ayırırlar. Bu dönemde açılabilen tek önemli sergi 1942 yılında New York’ta düzenlenen Sürrealizmin İlk Belgeleri olur.
1947 yılında Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyet Rusya arasında başlayan güç yarışını kapsayan Soğuk Savaş Dönemi, aynı zamanda sürrealizmin aktif bir sanat akımı olarak varlığını sürdürdüğü son döneme tekabül eder.
Max Ernst, Miro ve René Magritte gibi isimler 1950’lerde dünya çapında tanınmaya başlar ve Picasso’nun 1966’da açtığı Paris sergisi büyük bir izdihama sebep olur. Bu dönemde La Breche, Action Surrealiste, Medium, Surrealisme Meme, L’Archibas, Liaison Surrealiste gibi sayısız dergi yayımlanır. Bunun yanında sürrealistlerin pek çoğu ilerleyen yaşlarından veya intihardan dolayı yaşamını kaybeder.
Özellikle edebiyat ve resim alanlarında uzun bir süre boyunca kendini göstermiş bir akım olan sürrealizmin varlığı 1969 yılında son bulmuştur. Günümüzde tam anlamıyla sürrealist çalışmalardan bahsetmek pek mümkün olmasa da; edebiyat, resim ve sinemada sürrealizm esintisi taşıyan pek çok eser bulunmaktadır.
Sanatta Sürrealizm
1. Sürrealist Edebiyat
Sürrealizmin kurucusu André Breton edebiyattaki ilk sürrealist eser olarak Philippe Soupault ile birlikte 1920 yılında yayımladığı “Les Champs magnétiques” kitabını göstermiştir. Edebiyatta sürrealizm otonom yazı tekniği etrafında şekillenmiştir. Sürrealist yazarlar bir nevi trans haline geçerek zihinlerde beliren sözcüklerden roman ve şiirler oluşturur, yazdıkları şeylere hiçbir müdahalede bulunmazlar.
Sürrealist edebiyatın en önemli eserleri şiirde Antonin Artaud tarafından yazılan Le Pése-Nerfs ve Benjamin Péret tarafından yazılan Death to the Pigs; romanda ise Louis Aragon’un Irene’s Cunt adlı eseri ve André Breton’un Nadja adlı eseri olarak gösterilebilir. Bunun yanında aktif oldukları yıllar boyunca sürrealistler Sürrealist Devrim, Minatoure, La Breche, Action Surrealiste gibi pek çok dergi çıkarmışlardır.
2. Sürrealist Resim
Resimde sürrealizm, realizm akımına tamamen zıt bir karakter gösterir. Sürrealist ressamlar çalışmalarında nesneleri ve insanları olduğu gibi değil, hayal güçlerine göre resmederler. Bunu yaparken gerçeği çarpıtmaktan, tamamen hiçe saymaktan veya yeniden yaratmaktan çekinmezler. Eserlerinde metafiziksel bir dünyanın kapılarını aralar, rüyalarını ve hayallerini yansıtırlar.
En önemli sürrealist ressamlar arasında Salvador Dali, René Magritte, Pablo Picasso ve Marchel Duchamp sayılabilir.
Özellikle Salvador Dali’nin Belleğin Azmi, Eriyen Saat, Uyanmadan Bir Saniye Önce Nar Etrafında Uçan Arının Sebep Olduğu Rüya isimli eserleri sürrealizmin bilinçaltına verdiği önemi tam anlamıyla göstermektedir.
3. Sürrealist Sinema
Sürrealizmin ortaya çıktığı dönemde sinemanın genel olarak realist bir çizgide ilerlemesi, sürrealistlerin sinemaya ön yargılı yaklaşmasına sebep olmuştur. Yine de sürrealistler sinemayı tamamen reddetmemiş, montajı birbiriyle alakasız nesne ve olayları birleştirerek bilinçaltını yansıtan bir anlam oluşturma amacıyla kullanmışlardır. Sürrealist yönetmenlerce çekilen filmlerde yoğun sembol kullanımına ve gerçekdışı olaylara rastlanır.
Sürrealizm’in aktiflik gösterdiği iki savaş arası dönemde Sürrealizm esintileri taşıyan pek çok film çekilmiş olsa da sürrealizmin bütün özelliklerini taşıyan üç film çekilmiştir.
Bunlar Luis Bunuel tarafından yönetilen 1930 yapımı Un Chien Andalou (Bir Endülüs Köpeği) ile L’age D’Or (Altın Çağ) filmleri ve Jean Cocteau’nun çektiği 1932 yapımı Le Sang d’un Poéte (Bir Şairin Kanı) isimli filmdir.
Bir Endülüs Köpeği sürrealizmi sinema ile tanıştıran ilk film olmasının yanında Bunuel ve Dali’nin birbirlerine gördükleri rüyaları anlatmaları sonucunda ortaya çıkmıştır.